4 Mayıs 2014 Pazar

EĞİTİMDE ÜSLUP, ÖĞRETMENLİK ve VESAİR MESLEKLER

ÖĞRETMEN, EĞİTİM, OKUL, ÖĞRENCİ, VELİ
     Yazmadan edemedim… Pazar günü kendi halimde spor yaparken tesis içerisinde olan halı sahada 10-14 yaş arası çocuklar olduklarını tahmin ettiğim bir futbol takımını (Futbol okulu)kendini Mourinho zanneden bir antrenörün çalıştırmasına şahit oldum. Zorunlu olarak şahit oldum çünkü koşu parkuru halı sahanın etrafından dolaşıyor.
    Olay şu: Hocamız (Yani antrenörümüz) 50-55 yaşlarında –yukarıda da yazdığım gibi kendini Mourinho zannetmekte- 10-14 yaş arasındaki çocuklardan oluşan bir futbol takımını çalıştırmakta. Şut atma çalışması yaptırıyor. Doğan olarak kaleciler- üç tane- değişerek kaleye geçiyor, diğerleri de kaleye şut atıyor. Kalecilerin kalede durma süresi üst üste yedikleri gol süresiyle sınırlı… Yani üst üste 3 gol yediklerinde “ Sen çık, x sen gir!” gibi emir kipleriyle uyarılarda bulunuyor! Tamam uyar da nasıl bir ses tonu arkadaş.Bütün site duyuyor desem yeridir. Tabi sadece kaleciler değil nasibini alan… Bu durumdan şut atan ya da atmaya çalışan çocuklar da nasipleniyor.
      Hocamızdan inciler: “ Bu kaleyi size zimmetlediler mi lan. Çıksanıza üstüne. Adamlar üzerinize geliyor siz geriye neden kaçıyorsunuz, korkaklar. Her top gol oluyor, manyak mısınız hepiniz. Kale direğine mi yapıştırdılar da kıpırdaman bekliyorsunuz. Laf dinlesenize.” (Bu uyarılar kalecilereydi.)
                Diğerlerine ise: “ Lan oğlum topu hala süremiyorsun. Salak mısın kaç kere gösteriyorum beceremiyorsun. Beni doğru dürüst izlemez ve dinlemezsen olacağı bu. Ne kadar beceriksizsin. Doğru düzgün vursana lan bu topa.” Gibi, gibi, gibi…
                Tabiki bütün antrenmanı izlemediğim için başka incileri kaçırmışımdır… Bazılarını da buraya yazamıyorum. Bu arada bir not: Bütün bu lafları yiyen çocuklar nispeten sosyo-ekonomik olarak kalburüstü ailelerin çocukları bir. İkincisi ise uyarılardaki ses tonu… Anlatılmaz yaşanır. Üçüncüsü ve de en önemlisi çocukların ailelerinin (anne ya da babalarının) çalışmayı izliyor olmaları. Her nedense ailelerde en ufak bir tepki bile yoktu… “Ah öğretmenim ah!” demek geldi içimden…
      Şimdi düşünme vakti. Anlattığım örneği o kadar çoğaltabiliriz ki… Mesela berberlerin çıraklarına davranışları.(Bir ana-babalarına küfretmedikleri kalıyor)Tokat ve tekmeleri saymıyorum… Sanayideki tamircilerin çıraklarına “Allah kolaylıklar versin!” diyorum. Asker eğitimi herkesin malumu. Polisler ha keza öyle… Örnekleri ve meslek gruplarını çoğaltmak mümkün. Uzatmaya gerek yok çünkü ortak davranış kalıplarının olması önemli belirleyici nokta. Nedir o: O çocukların hiçbirinin psikolojilerinin bozulmaması, ailelerin de herhangi bir müdahalede bulunmaması ya da bulunamaması… Neden acaba? Hala aileler çocuklarını bir yere verirlerken “Eti senin kemiği benim!” diyerek veriyor da …
     Madalyonu öteki yüzü: Öğretmenler!!!
     Öğretmenlerden herkesin neden evliya sabrı beklediklerini bir anlayabilsem. Çocuk ders dinlemez,”Oğlum, kızım ders dinle!” dersin, (Tabiki kızmadan ve de bağırmadan) çocuğun psikolojisi bozulur -ne olduğunu bilmedikleri psikolojileri-…Neden bozulurmuş efendim bağırıp çağırmadan söylenmesine rağmen? Çünkü 35 tane arkadaşının arasında “Ders dinle!” zoruna gider ve ruhsal çöküntüye girermiş… Sporcular, çıraklar, askerler, polisler girmezler ama öğrenciler ve aileleri girerler.  Sporcular, çıraklar, askerler, polisler eğitmenleri ne derse haklıdır ama öğretmenler dememelidir. Hatta edebiyle bile dememelidir. Çünkü öğretmenler evliyadır… Devam edelim… “Bari dinlemiyorsun sus, diğerlerini rahatsız etme. Ödevini neden yapmadın ya da yapmıyorsun? Derse ve de okula sürekli geç geliyorsun. Devamsızlık yapmaman gerekiyor. Hal ve hareketlerine dikkat etmelisin vs.vs. vs. Annenin ya da babanın telefonunu ver bakalım… “Bilmiyorum ki…” Güler misin ağlar mısın? Ulaşabildiğimiz velilerin ilk tepkisi: Benim çocuğum yapmaz. Sanki çocuğuna bütün öğretmenler bir olup komplo kuruyor. Allah’ım çıldırmamak elde değil… Yok mu öğretmenlerin psikolojilerini düşüne Allah aşkına…
     Bir öğrenci “……… senin öğretmenliğini” diyebilecek ya da yazabilecek hale gelebilecek nasıl bir kültürün içerisinde büyür? Kendimce cevabım da var tabiî ki: Büyüklerin sürekli “Öğretmenler ne yapıyorlar ki? Sınıfa girip çıkıyor, maaş alıyor. Zaten öğretmenler ne biliyorlar ki? Onlar kadar ben de biliyorum. Öğretmen de kim oluyormuş? “ vs.vs.vs… Bu ve buna benzer konuşmaların hemen hemen her gün döndüğü bir ortamda öğretmen bir şey bilmez ancak kaslarla ve de basit ifadeyle fizik gücüyle yapılan sporların eğitmenleri-mesela futbol antrenörleri- her şeyi bilirler. Onlar bağırır çağırır hatta ağır konuşurlar ancak…
      İletişimimin en iyi olduğunu düşündüğüm sınıflarımdan birine sormuştum yukarıda öğretmenlerle ilgili konuşulanlar bölümünde yazdıklarımı kendi aile ortamında hiç duymayan var mı diye? Bir öğrencim bile “Bizim evde öğretmenler hakkında böyle şeyler konuşulmaz. Ben hiç duymadım .” diyemedi. Eeeee çocuğun ailesi böyle olursa çocuk da öğretmene nasıl yaklaşacağını çok iyi beller…
     Bir elektrik ustası, bir marangoz, bir berber, bir inşaat işçisi, bir antrenör kadar öğretmene saygı duyulmayan ; yaptığı işin öneminin bilinmediği bir ortamda antrenör çocuklara ailelerinin yanında bile bağırır çağır( bağırır çağırır diye geçiştiriyorum) kimsenin (ailelerin) sesi çıkmaz ancak öğretmen sınıfta öğrenme ortamını oluşturmak için yaptığı uyarılardan dolayı suçlanır vesselam…

     Not: Her ailenin, ve de öğrencinin ve de antrenörün …. böyle olmadığını en iyi ben biliyorum… Onlara sözümüz yok tabiki. Tepkimiz geneledir.

Mehmet ÇEBİNOĞLU
               


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder