ÖĞRETMEN, EĞİTİM, OKUL, ÖĞRENCİ, VELİ
Yazmadan
edemedim… Pazar günü kendi halimde spor yaparken tesis içerisinde olan halı
sahada 10-14 yaş arası çocuklar olduklarını tahmin ettiğim bir futbol takımını
(Futbol okulu)kendini Mourinho zanneden
bir antrenörün çalıştırmasına şahit oldum. Zorunlu olarak şahit oldum çünkü
koşu parkuru halı sahanın etrafından dolaşıyor.
Olay
şu: Hocamız (Yani antrenörümüz) 50-55 yaşlarında –yukarıda da yazdığım gibi
kendini Mourinho zannetmekte-
10-14 yaş arasındaki çocuklardan oluşan bir futbol takımını çalıştırmakta. Şut
atma çalışması yaptırıyor. Doğan olarak kaleciler- üç tane- değişerek kaleye
geçiyor, diğerleri de kaleye şut atıyor. Kalecilerin kalede durma süresi üst
üste yedikleri gol süresiyle sınırlı… Yani üst üste 3 gol yediklerinde “ Sen
çık, x sen gir!” gibi emir kipleriyle uyarılarda bulunuyor! Tamam uyar da nasıl
bir ses tonu arkadaş.Bütün site duyuyor desem yeridir. Tabi sadece kaleciler
değil nasibini alan… Bu durumdan şut atan ya da atmaya çalışan çocuklar da nasipleniyor.
Hocamızdan
inciler: “ Bu kaleyi size zimmetlediler mi lan. Çıksanıza üstüne. Adamlar
üzerinize geliyor siz geriye neden kaçıyorsunuz, korkaklar. Her top gol oluyor,
manyak mısınız hepiniz. Kale direğine mi yapıştırdılar da kıpırdaman
bekliyorsunuz. Laf dinlesenize.” (Bu uyarılar kalecilereydi.)
Diğerlerine
ise: “ Lan oğlum topu hala süremiyorsun. Salak mısın kaç kere gösteriyorum
beceremiyorsun. Beni doğru dürüst izlemez ve dinlemezsen olacağı bu. Ne kadar
beceriksizsin. Doğru düzgün vursana lan bu topa.” Gibi, gibi, gibi…
Tabiki
bütün antrenmanı izlemediğim için başka incileri kaçırmışımdır… Bazılarını da
buraya yazamıyorum. Bu arada bir not: Bütün bu lafları yiyen çocuklar nispeten
sosyo-ekonomik olarak kalburüstü ailelerin çocukları bir. İkincisi ise
uyarılardaki ses tonu… Anlatılmaz yaşanır. Üçüncüsü ve de en önemlisi
çocukların ailelerinin (anne ya da babalarının) çalışmayı izliyor olmaları. Her
nedense ailelerde en ufak bir tepki bile yoktu… “Ah öğretmenim ah!” demek geldi
içimden…
Şimdi
düşünme vakti. Anlattığım örneği o kadar çoğaltabiliriz ki… Mesela berberlerin
çıraklarına davranışları.(Bir ana-babalarına küfretmedikleri kalıyor)Tokat ve
tekmeleri saymıyorum… Sanayideki tamircilerin çıraklarına “Allah kolaylıklar
versin!” diyorum. Asker eğitimi herkesin malumu. Polisler ha keza öyle…
Örnekleri ve meslek gruplarını çoğaltmak mümkün. Uzatmaya gerek yok çünkü ortak
davranış kalıplarının olması önemli belirleyici nokta. Nedir o: O çocukların
hiçbirinin psikolojilerinin bozulmaması, ailelerin de herhangi bir müdahalede
bulunmaması ya da bulunamaması… Neden acaba? Hala aileler çocuklarını bir yere
verirlerken “Eti senin kemiği benim!” diyerek veriyor da …
Madalyonu
öteki yüzü: Öğretmenler!!!
Öğretmenlerden
herkesin neden evliya sabrı beklediklerini bir anlayabilsem. Çocuk ders
dinlemez,”Oğlum, kızım ders dinle!” dersin, (Tabiki kızmadan ve de bağırmadan)
çocuğun psikolojisi bozulur -ne olduğunu bilmedikleri psikolojileri-…Neden
bozulurmuş efendim bağırıp çağırmadan söylenmesine rağmen? Çünkü 35 tane
arkadaşının arasında “Ders dinle!” zoruna gider ve ruhsal çöküntüye girermiş…
Sporcular, çıraklar, askerler, polisler girmezler ama öğrenciler ve aileleri
girerler. Sporcular, çıraklar, askerler,
polisler eğitmenleri ne derse haklıdır ama öğretmenler dememelidir. Hatta
edebiyle bile dememelidir. Çünkü öğretmenler evliyadır… Devam edelim… “Bari
dinlemiyorsun sus, diğerlerini rahatsız etme. Ödevini neden yapmadın ya da
yapmıyorsun? Derse ve de okula sürekli geç geliyorsun. Devamsızlık yapmaman
gerekiyor. Hal ve hareketlerine dikkat etmelisin vs.vs. vs. Annenin ya da
babanın telefonunu ver bakalım… “Bilmiyorum ki…” Güler misin ağlar mısın?
Ulaşabildiğimiz velilerin ilk tepkisi: Benim çocuğum yapmaz. Sanki çocuğuna
bütün öğretmenler bir olup komplo kuruyor. Allah’ım çıldırmamak elde değil… Yok
mu öğretmenlerin psikolojilerini düşüne Allah aşkına…
Bir
öğrenci “……… senin öğretmenliğini” diyebilecek ya da yazabilecek hale
gelebilecek nasıl bir kültürün içerisinde büyür? Kendimce cevabım da var tabiî
ki: Büyüklerin sürekli “Öğretmenler ne yapıyorlar ki? Sınıfa girip çıkıyor,
maaş alıyor. Zaten öğretmenler ne biliyorlar ki? Onlar kadar ben de biliyorum.
Öğretmen de kim oluyormuş? “ vs.vs.vs… Bu ve buna benzer konuşmaların hemen
hemen her gün döndüğü bir ortamda öğretmen bir şey bilmez ancak kaslarla ve de
basit ifadeyle fizik gücüyle yapılan sporların eğitmenleri-mesela futbol
antrenörleri- her şeyi bilirler. Onlar bağırır çağırır hatta ağır konuşurlar
ancak…
İletişimimin en iyi olduğunu düşündüğüm sınıflarımdan birine sormuştum yukarıda öğretmenlerle ilgili konuşulanlar
bölümünde yazdıklarımı kendi aile ortamında hiç duymayan var mı diye? Bir
öğrencim bile “Bizim evde öğretmenler hakkında böyle şeyler konuşulmaz. Ben hiç
duymadım .” diyemedi. Eeeee çocuğun ailesi böyle olursa çocuk da öğretmene
nasıl yaklaşacağını çok iyi beller…
Bir
elektrik ustası, bir marangoz, bir berber, bir inşaat işçisi, bir antrenör
kadar öğretmene saygı duyulmayan ; yaptığı işin öneminin bilinmediği bir
ortamda antrenör çocuklara ailelerinin yanında bile bağırır çağır( bağırır
çağırır diye geçiştiriyorum) kimsenin (ailelerin) sesi çıkmaz ancak öğretmen
sınıfta öğrenme ortamını oluşturmak için yaptığı uyarılardan dolayı suçlanır
vesselam…
Not: Her ailenin, ve de öğrencinin ve de antrenörün …. böyle
olmadığını en iyi ben biliyorum… Onlara sözümüz yok tabiki. Tepkimiz geneledir.
Mehmet ÇEBİNOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder