27 Temmuz 2013 Cumartesi

DOYDUĞUN YER Mİ MEMLEKET YOKSA DOĞDUĞUN YER Mİ?

1 Temmuz 2013 Pazartesi günü sabah saat 10.00’da Çorum’dan başladığımız Artvin,Arhavi yolculuğumuz keyifli geçti sayılır. Akşam 20.00’den itibaren fırtına sayılabilecek yağmuru saymazsak tabi ki… Neyse aynı günün gecesinde saat 22.00’de Balıklı köyündeki evimize girebildik.
İkinci gün çocukluğumun ve gençliğimin (19 yaş)geçtiği topraklarda tek başıma gezinip durdum. Özlemlerimi gidermek için çıktığım bu yolculukta özlemlerimin daha da arttığını fark ettim.Sular seller gibi yağan yağmuru izlemek ve çatıdaki saçın çıkardığı yağmur sesini dinlemek için eşiğine oturduğumuz kapı tam karşımda…
Yirmi sene önceki gibi… Sanki zaman durmuş ben de seneler öncesindeyim.”Önce ben oturacağım.” diyerek kendimizi attığımız kapı eşiğine usulca oturuyor,yağmurun saçtaki tıkırtısını dinliyor,saçın oluklarından akan yağmurun toprakla buluştuğu noktadaki desenlere dalıyorum...Aynen Nazan BEKİROĞLU’nun “Nar Ağacı” adlı roman kahramanının eski bir fotoğrafa bakarken fotoğrafın çekildiği zamana gitmesi ve o zaman dilimini kimseye görünmeden yaşamaya başlaması gibi...
Yürümeye çıktığımda yağmurdan ıslanmış çay bahçesinin ayaklarımı çize çize dizlerimden aşağısını ıslatmasını özlediğimi hissettim ve bütün çay bahçesini dolaşmaya başladım.Evet, bu arada ıslandım;ama iyi geldi gezmek de ıslanmak da...
Çay bahçesinin ortasında yıllara meydan okuya “KARAYEMİŞ” ağacından meyvesini koparıp yedim.(Mayhoş tadını özlemişim.) fotoğraflarını çektim...Bu arada yağmur da hızını arttırdı yavaştan yavaştan...Çay bahçesinde yürümeye devam ettim.Bir zamanlar tamamen ormanlık olup gençliğimizin ilk yıllarında (ortaokul sıralarında) ev ahalisiyle birlikte çalışıp çabalayarak çay bahçesine dönüştürdüğümüz tarafa geldiğimde karmaşık duygulara kapıldım… Üzerinden yıllar geçmiş...Oysa dün gibi...
Sonrasında babamı ormandan en a üç saatlik yoldan getirip de diktiği;bizim de o zamanlar “Yahu baba her taraf ağaç, üç saatlik yoldan ıhlamur ağacı getirilip dikilir mi?”diye söylendiğimiz ıhlamur ağacı çıkıyor karşıma. Üzerinde “karakovan”… Çay bahçesinde çalışırken sıcaktan bunaldığımızda gölgesine sığındığımız, sırtımızı yaslayıp dinlendiğimiz ıhlamuru da sanki benim modelimmiş gibi fotoğrafladım.
Kendi etrafımda 360 derece dönerken iki kardeşim-Gökhan ve Selçuk– ile anne ve babamla –Naciye ve Ahmet– geçirdiğimiz o zor ancak çok güzel günleri hatırlıyorum.”Zaman” kavramı takılıyor zihnime.Aslında zamanın akış hızı hep aynı olmasına aynı ;ama belli bir yaştan sonra-yolun yarısı olan 35 yaş herhalde-çok daha fazla şey yapmak istiyor insan ve zamanın yetmediğini, hızlıca akıp geçtiğini düşünüyor...Yaş da 35’te durmuyor tabi...Bir de “Yolun Sonu” var. Yıllarını bu eve ve yattığı topraklara veren babaanneme de Allah’tan rahmet dilemeden geçemedim.Şimdi, yıllardır üzerinde nefes alıp verdiği kendi topraklarına, bütün hayatını geçirdiği ve son nefesini verdiği evine bakıp duruyor...Sonsuza kadar...
Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümünü kazandığımda “Boğulursam büyük denizde boğulayım.” diyerek ,buralardan çıkmak;büyük şehirlerde yaşamak için verdiğim mücadelenin aslında zorunluluktan olduğunu anlıyorum.Buraları sevmediğim, istemediğim için değil...Bu noktada teyzemin anlattığı bir hikâye aklıma geldi...Yazmadan geçemeyeceğim… “İşadamının biri küçük bir balıkçı kasabasına tatile gelir ve balıkçılıkla uğraşan birisine gözü takılır.Balıkçı her gün küçük bir kayıkla denize açılıyor,birkaç kilo balık tutuyor, ihtiyacı olduğu kadarını satıp kazandığı parayla ailesinin ihtiyaçlarını gideriyor;geriye kalan balıkları da ihtiyacı olanlara dağıtıyor. İşadamı bir gün dayanamıyor ve balıkçıya bir teklifte bulunuyor:”Sana büyük tekneler alayım,daha çok balık tutabilirsin bu şekilde.Başka şehirlere balık ticaretine başlarsın.Daha çok para kazanısın.” Balıkçı usulca sorar:”Sonra?” İşadamı cevap verir:”Daha rahat bir yaşamın olur,evin olur,çocuklarının istediklerini alabilirsin..” “Sonra” “Sonra emekli olursun ve küçük bir balıkçı kasabasında huzurlu bir hayat sürersin…” Balıkçı:”Ben zaten küçük bir balıkçı kasabasında huzurlu bir hayat sürüyorum. Bu kadar saçmalığa ne gere var!” Evet,bugün Ankara’da doyuyorum doymasına; ama genlerime kodlanmış olan memleket: Artvin/Arhavi (Didi Noğa-Büyük Arhavi) Mehmet ÇEBİNOĞLU

19 Temmuz 2013 Cuma

MEVLANA

Yüzde ısrar etme, doksan da olur. İnsan dediğinde, noksan da olur. Sakın büyüklenme, elde neler var; Bir ben varım deme, yoksan da olur. Hatasız dost arayan, dosttan da olur.